Diyelim Kimin Eseri? Ciddi Bir Soruyu Gülerek Cevaplayalım
Bazı sorular vardır ki cevabını öğrendiğinizde bile yüzünüzde bir tebessüm oluşur. “Diyelim kimin eseri?” sorusu da onlardan biri. Çünkü aslında bu sorunun arkasında sadece bir yazar değil, bir fikir dünyası, bir kelime oyunu ve bir mizah potansiyeli yatar. Öncelikle cevabı hemen verelim ki merakta kalmayın: “Diyelim” adlı eser Cemal Süreya’ya aittir. Ama durun, yazı burada bitmeyecek. Asıl mesele, bu eserin neden hâlâ konuşulduğu, nasıl bir ruh hâlini temsil ettiği ve neden her “diyelim” dediğimizde içimizde küçük bir felsefeci uyandığıdır.
“Diyelim”: Bir Kelimeden Daha Fazlası
Cemal Süreya’nın kaleminden çıkan “Diyelim”, sadece bir edebiyat eseri değil; aynı zamanda dilin hafifliğiyle derinliği bir araya getiren bir düşünme biçimidir. Bu eser, “ya olursa”ların, “belki de”lerin, “yaşasak ne olurdu”ların şiirsel karşılığıdır. “Diyelim ki yağmur yağdı…” diye başlayan dizelerde bir yandan hayal kurulur, bir yandan gerçeklerle flört edilir. Kısacası, “diyelim” kelimesi Cemal Süreya’nın ellerinde bir kelime olmaktan çıkıp bir hayat felsefesine dönüşür.
Şimdi gelin, bu meseleyi biraz mizahın büyüteciyle ele alalım. Çünkü “diyelim” dediğimizde hepimizin aklında farklı senaryolar döner. Kimimiz en mantıklı çözümü ararken kimimiz duygulara teslim olur. İşte burada devreye insanın o eşsiz çeşitliliği girer.
Erkekler ve “Diyelim”: Stratejik Hayal Gücü
Erkeklerin “diyelim” yaklaşımı genelde bir mühendis planı gibidir. “Diyelim ki arabamız bozuldu, hemen bir B planı yapalım” veya “Diyelim ki işten çıkarıldım, üç ay içinde yeni bir proje geliştiririm” gibi çözüm odaklı senaryolar devreye girer. Edebiyata gelince bile bu refleks değişmez: “Diyelim ki bu şiir bir metaforsa, o zaman hayat da bir algoritmadır” gibi fazla ciddi yorumlar yapılır.
Bu stratejik bakış açısı bazen öylesine ileri gider ki, Cemal Süreya’nın romantik dizeleri bile Excel tablosuna dönüştürülebilir. “Diyelim ki sevdik, olasılık hesaplayalım…” Hayal gücüyle plan yapma becerisi birleşince ortaya şiirsel ama komik bir tablo çıkar.
Kadınlar ve “Diyelim”: Empatiyle Kurgulanan Hikâyeler
Kadınların “diyelim” yaklaşımı ise çok daha duygusal, çok daha ilişkisel bir zeminde şekillenir. “Diyelim ki yağmur yağdı, onunla birlikte yürürdük”, “Diyelim ki gittin, seni beklerdim” gibi cümlelerle başlayan hayaller kurulur. Burada mesele çözüm değil, deneyimdir. “Diyelim” bir ihtimal değil, bir duygu köprüsüdür.
Belki de bu yüzden Cemal Süreya’nın dizeleri kadın okurlarda daha derin yankı bulur. Çünkü onlar için “diyelim”, bir strateji değil bir hissin başlangıcıdır. Ve işte tam da bu yüzden edebiyat, kadınların elinde daha içe dokunan, daha insan merkezli bir hâle gelir.
Mizahi Bir Gerçek: “Diyelim” Hepimizi Birleştirir
Aslında erkeklerin planlı “diyelim”leriyle kadınların duygusal “diyelim”leri birleştiğinde ortaya hayatın kendisi çıkar. Biri olasılık hesaplar, diğeri o olasılığın duygusal boyutunu kurar. Biri köprüyü inşa eder, diğeri o köprünün üzerinden geçerken gökyüzüne bakar. İşte Cemal Süreya’nın başarısı da burada yatıyor: “Diyelim”, herkesin kendi dünyasını içine sığdırabileceği kadar geniş bir kavram sunuyor.
Hadi kabul edelim, biz insanlar “diyelim” demeyi seviyoruz. Çünkü o kelime, kesinlikten kaçmanın, ihtimallere kapı açmanın ve biraz da hayal kurmanın en güzel yolu. “Diyelim ki bugün kahveni farklı bir şekilde içtin…” bile hayal gücünü tetiklemeye yetiyor.
Sonuç: Diyelim Ki Yazıyı Bitirdik… Ama Sohbet Bitmedi!
“Diyelim” adlı eser Cemal Süreya’ya ait olabilir; ama aslında bu kelime hepimize aittir. Hayal kuranlara, plan yapanlara, aşık olanlara, vazgeçemeyenlere… Herkesin içinde bir “diyelim” vardır ve o kelime, bizi birbirimize yaklaştırır.
Şimdi sıra sizde: Diyelim ki hayat bir şiir, siz o şiirde hangi dizede yer almak isterdiniz? Yorumlarda buluşalım, birlikte yeni “diyelim”ler kuralım!